Basın Açıklaması
Türkiye Cumhuriyeti’nin özgür düşünceli ve anayasamız çerçevesi içinde çizilen hak ve ödevlerinin bilincinde, cumhuriyetimizin kuruluş değerlerini benimsemiş ve özümsemiş yargıçlar ve cumhuriyet savcıları olarak, yinelemekten vazgeçmeden bir kez daha belirtmek isteriz ki: Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu, bir tespit ve görüş değildir. 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, “Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” başlıklı 11. Maddesi’ne göre, “…anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişiler bağlayan temel hukuk kurallarıdır…” hükmünü haizdir. Bu çerçevede, tüm kişi ve kurumlar, yürürlükteki anayasamız çerçevesinde hak ve ödevlere sahiptir ve bu kurallara uymakla yükümlüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç ilkelerine göre, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Demokrasi, yönetilenlere yöneticilerini seçme hakkı verir. Bu şekilde seçilen yöneticiler ise demokrasiye ve hukuka bağlı kalarak, toplumsal sözleşme olan anayasa hükümleri uyarınca halkı yönetme görevini yerine getirmek zorundadır. Bu bağlamda anayasaya uymak nasıl yönetilenler için bir zorunluluksa, yöneticiler için de bir zorunluluktur. Kaldı ki, yönetenlerin ve yönetilenlerin anayasaya uyma zorunlulukları yanında anayasayı koruma sorumlulukları da bulunmaktadır. Bu durum; iktidara yurttaşların kaynağını anayasadan alan demokratik temel hak ve özgürlüklerini kullanma ve bunları ifade edebilme haklarına saygı duyma zorunluluğu getirmektedir. Bir başka anlatımla, iktidar yurttaşların demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyemeyeceği gibi; tam aksine bu hak ve özgürlüklerin güvenli bir şekilde kullanılmasını sağlamakla yükümlüdür. Aksi takdirde korumakla yükümlü olduğu anayasayı ihlal etmiş duruma düşeceğinden meşruiyetini kaybeder.
Yukarıda belirtildiği gibi, ülkemizin kuruluş felsefesi demokratik laik bir devlet anlayışına dayanmaktadır. Bu felsefeden hareketle de cumhuriyetimizin kuruluşundan başlayarak özerk ve demokratik şekilde yönetilen, gençliğin de bu değerlere sahip olmasını amaç edinen, bilime önem veren üniversiteler oluşturulmaya çalışılmıştır. İktidarın görevi de cumhuriyetin bu temel felsefesinden hareketle üniversitelerin bu amaç uğrunda özerk, demokratik ve bilimsel kurumlar olmasını sağlamaktır. Anayasamız ve kaynağını anayasamızdan alan uluslararası sözleşmeler de iktidara bu yükümlülüğü yüklemektedir.
Yine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, herkesin ve dolayısıyla üniversitede eğitim gören gençlerimizin, ülke sorunları ve kendileriyle ilgili konularda iktidarın uygulamalarını eleştirme, barışçıl yollarla protesto etme hakları vardır. İktidarın bu haklara saygı göstermek ve üniversite gençliğinin bu hakları kullanmasını sağlamak anayasal görevidir. Bunu yapmak yerine, bu hakların kullanımını engelleyen girişimlerde bulunmak yürütme açısından açık bir anayasal görev ihlalidir. Hiçbir anayasal kurum veya kuruluşun kaynağını anayasamızdan almayan bir yetki kullanmaya ve işlem tesis etmeye hakkı olmadığı gibi bu kuraldan bağışık tutulamayacağı bilinmelidir. Bu nedenlerle, iktidarı anayasal hakların kullanılmasını engellemek yerine, tam aksine seçilmiş iktidar olmanın görev ve sorumluluklarını yerine getirip, yurttaşların anayasal ve demokratik haklarını kullanmalarının önündeki engelleri kaldırması gerekliliğini hatırlatıyoruz.
Bu bağlamda, iktidarı Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin özerk, demokratik ve bilimsel üniversite taleplerine duyarlı olmaya; Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, meclis dışındaki siyasi muhalefeti, sivil toplum örgütlerini bu konuda siyasal iktidarı uyarma görevlerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
YARGIÇLAR SENDİKASI