ADLİ YILA İLİŞKİN GENEL BİR DEĞERLENDİRME VE YENİ ADLİ YILDA YAPILMASI GEREKENLERE DAİR HUKUK KAMUOYU DUYURUMUZDUR.

ADLİ YILA İLİŞKİN GENEL BİR DEĞERLENDİRME VE YENİ ADLİ YILDA YAPILMASI GEREKENLERE DAİR HUKUK KAMUOYU DUYURUMUZDUR.

Mayıs 2021’de Hakimler Savcılar Kurulu’nun (HSK) yeni üyeleri seçilmiştir. (AY m.159). HSK on üç üyeden oluşmakta olup altı üye Cumhurbaşkanınca doğrudan, yedi üye ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmektedir. Mecliste çoğunluk Cumhurbaşkanının partisindedir. Yargıç ve cumhuriyet savcıları seçim sürecinin tümüyle dışında bulunmaktadır. HSK üyelerinin doğrudan ve dolaylı olarak yürütme organı tarafından belirlenen bir sistemle yargı bağımsızlığını sağlamak, kuvvetler ayrılığı ilkesini hayata geçirmek olanaksızdır. Venedik Komisyonu’nun 2017 yılı raporunda bu seçim sistemi yargı bağımsızlığı bakımından son derece sorunlu kabul edilmiştir.

            Geçtiğimiz adli yılda HSK’nun yapısal durumu ile paralel bir şekilde uyumlu olarak hukuk devletinde görülmeyen bir şekilde Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin kararlarına uymayan ilk derece mahkemeleri görülmüştür. Anayasa Mahkemesi’nin Ocak 2021 tarihinde verdiği ve “Berberoğlu Kararı” olarak bilinen bireysel başvurunun kabulüne ilişkin kararı üzerine ilgili ilk derece mahkemesi bu kararın gereğini yapmamış; Anayasa Mahkemesi, kararın gereğinin yapılabilmesi için ikinci bir karar vermek zorunda kalmıştır. Oysaki Anayasanın 153. Maddesi hükmü açıktır: Anayasa Mahkemesi’nin kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmemesi hukuk devleti ile anayasal düzenin güçlü bir ihlali niteliğindedir.

            Anayasanın 2. Maddesi Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. Mahkeme kararlarında dini motifleri işleyen, kendi inancını kararına yansıtan, son olarak da Boğaziçi Üniversitesi eylemcilerinden üç öğrencinin Kabe resimlerini yere sermek şeklinde nitelendirilen eylemleri nedeniyle tutuklanması sonrasında bireysel başvuru yoluna gidilmesi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından verilen dilekçede cinsiyet üzerinden İslam dininin kuralları dayanak yapılarak kurumsal olarak laiklik ilkesine aykırı davranıldığı görülmüştür. Bu da açıkça hukuk devleti ilkelerine uygun olmayan bir durumdur.

            Mart 2021’de İnsan Hakları Eylem Planı açıklanmıştır. Hedef, daha demokratik bir Türkiye olarak gösterilmiştir. Plan, yapısal herhangi bir reform içermemektedir. Planda sunulan haklar ve ilkeler zaten Anayasa’da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve yasalarda büyük ölçüde mevcuttur. Yine de Plan iyileştirme sayılabilecek bazı düzenlemeler içermektedir. Örneğin; sulh ceza hakimliklerinin kararlarına karşı üst dereceli mahkemeye itiraz yolunun açılması, tutuklama kararlarında “katalog suçların” kapsamının daraltılması, kadın cinayetlerine giden yolda “ısrarlı takibin” bağımsız bir suç olarak tanımlanması, eski eşe karşı şiddetin cezada ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmesi sayılabilir. Bunlardan eski eşe karşı ceza artırımı ile sulh ceza hakimliklerinin kararlarına karşı üst dereceli asliye ceza mahkemelerine itiraz olanağı sağlayan düzenleme 08.07.2021 tarihli ve 7331 Sayılı Yasa’yla uygulamaya konulmuştur. Bunlar küçük de olsa olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

            Önceki yıllarda olduğu gibi, geçen adli yılda da çok sayıda yargıç ve cumhuriyet savcısı yapılan sınavlar sonrasında mesleğe kabul edilmiştir. Sınavlar, yazılı ve sözlü/mülakat niteliğindedir. Sözlü sınav kurulları (Mülakat Komisyonu) Adalet Bakanlığı bürokrat ağırlıklıdır. Bu yöntemlerle mesleğe kabullerde kadrolaşmanın önü her zaman açıktır. Siyasi iktidara yakınlık gibi değerler öne çıktığından nitelik unsuru ikinci planda kalmaktadır. Sonuç olarak mesleğin saygınlığı, sunulan yargı hizmetinin kalitesi düşmekte, adalete olan güven her geçen gün azalmaktadır. Siyasi iktidara bağımlı kişiliklerle bağımsız yargı oluşturulması mümkün değildir.

            Çağdaş devletler yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinden oluşur. Demokratik bir devlet kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır. Yargı bağımsızlığı, her düzeyde ve her koşulda sağlanmalıdır. Bu durum hukuk devletinin de zorunlu bir unsurudur. Yargı bağımsızlığı bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ile demokratik hukuk devleti için yaşamsal öneme sahiptir.

            Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir (AY m.2). Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır (AY m.9). Yargıçlar görevlerinde bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz (AY m.138). Hakimler Savcılar Kurulu mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev yapar (AY m.159/1). Bu anayasal hükümlerin tam anlamıyla hayata geçirildiğini söylemek olanaklı değildir. Hakimler Savcılar Kurulu ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunu doğrudan ya da dolaylı olarak belirleme görevinin yürütme organına (Cumhurbaşkanlığı) verildiği yeni sistemde yargı bağımsızlığından da söz etmek artık olanaksız hale gelmektedir.

 

            Yeni Adli Yılda Yapılması Gerekenler:

            Hiçbir iktidarın kendi iktidarını sağlamlaştırmak için kullanamayacağı bir şekilde Hakimler Savcılar Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’nin oluşumu çağdaş demokrasinin gereği olan kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkeleri ile Venedik Komisyonu raporları doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir.

            Bu yönde anayasal ve yasal değişiklikler yapılamadığı taktirde ve aynı zamanda gerek kurulda görev alan ve gerekse kürsülerde görev yapan yargıçları, anayasada belirtilen yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hukuk devleti ilkelerine tam bağlı kalarak görev yapılması aksi halin hesap verilebilirlik kuralları çerçevesinde sorumluluk doğuracağını hatırlatıyoruz.

            Kadın haklarından geri dönüş niteliğindeki İstanbul Sözleşmesinin feshine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının geri alınmasını, buna ilişkin açılmış davaların bir an önce sonuçlandırılması ve her türlü cinsiyet ayrımının önünü açan düzenlemelerden dönülmesi ile kadın cinayetlerinin engellenmesi için yasal düzenlenmelere hız verilmesi gerekmektedir.

            Yeni adli yılda mesleğe kabullerde niteliğe önem veren nesnel ölçüler kullanılmalı, açık, şeffaf süreçlerden geçirilerek adaylar kabul edilmeli, siyasi parti geçmişi olan adayların kesinlikle kabulü yoluna gidilmemelidir.

            Adliye binalarının yönetimi ,uzman personel sayısı, kalemlerdeki iş yükünün adaletin gerçekleşmesindeki olumsuz etkisi gözetilerek bu konuda çalışmalar yapılması ile öncelikle kendi içinde adaletsizlik yaratan tüm konularda çözüm üretilmesi gerekmektedir

            Anayasa Mahkemesi kararlarının, yargı mensupları ile birlikte tüm kurumlar için anayasal olarak bağlayıcılığının ve yerine getirilmesinin sağlanması aksi halin ise hukuk devleti ideallerinden hızla uzaklaşmanın olumsuz sonuçlarını doğuracağının bir kez daha altını çiziyoruz.

            Son olarak şunu belirtmek isteriz ki; demokratik bir toplumda yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, insan hakları ve daha birçok alanda ilerlemeler sağlanması aynı zamanda örgütlü mücadelenin eseri olacaktır. Yargıçlar Sendikası bunun bilincinde olup yeni adli yılda da bu yöndeki mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürecektir.

 

Hukuk güvenliğinin sağlandığı bir adli yıl dileğiyle, kamuoyunu saygıyla selamlıyoruz.

 

YARGIÇLAR SENDİKASI